Toplam Ziyaretçi Sayısı : 134.641    Bugünkü Ziyaretçi Sayısı : 52    Son Güncelleme Tarihi : 02.02.2024
Tel : 0216 345 35 25

PAYLAŞMADAN, BAYRAM OLMAZ...



Öncelikle, yeni bir bayrama erişebilen şanslıların arasında yer alabildiğimiz için, duyduğumuz sevinci paylaşalım, sizlerle.
Kim bilir? Geçen yıl bayramını bizler gibi kutlayan kaç insan, yeni bir bayramı göremeden aramızdan sessizce çekilip gitti.
Elbette bir o kadarı da, belki biraz daha fazlası bile, henüz bayramı anlama ve yaşama tadına bu bayramda varacak.
Bu durum, insanlıkla, bayramlar arasında, dünyanın var oluşundan beri süregelen mutlak bir ilişkidir ve ebediyete kadar da, böyle devam edecektir.

Bayram: toplumların sevinçlerini paylaşmak için, seçtikleri özel günlerin adıdır
Ve birlikte bayram yapabilmek için, ortak değerlerin, ortak sevinçlerin, dolayısıyla da, ortak üzüntülerin olması gerekir.

Yani; Bayram yapabilmenin olmazsa olmaz koşulu, paylaşmaktır.
Zenginliği, fakirliği; yiyeceği, giyeceği; başarıyı, başarısızlığı; acıyı, sevinci; hasılıkelam neyimiz varsa onu paylaşmayı zorunlu kılar.
Özetle, bayram yapma hakkı, adam gibi, adam olanlarındır.

Toplum içerisindeki adam gibi, adamların sayısı azaldıkça da, bayram yapma alışkanlıklarından tutunda, bayramın gerekliliğine kadar her şey sorun olmaya başlar.

Peki bizler, içerisinde yaşadığımız toplumda, adam gibi, adamların sayısını arttırma ve ağız tadıyla bayramlar kutlama hedefine sahip miyiz?
Kanımca, hayır.

Günümüzde, imkanları sınırlı olan o, saf köylü ve küçük kentliden oluşan bir avuç insanı, bir yana bıraktığımızda, toplumun geneli, bayramı iki farklı yaklaşımla değerlendirir.

Bunların birincisini, bayramı yıllık tatil gibi anlayan ve yakalanmamak için, ilk günden evi barkı terkeden, kimsenin bulamayacağı bir yere kaçanlar,oluşturmaktadır. Bunlar için, bayramın niteliğinin hiçbir önemi yoktur. Önemli olan, bayramın bir tatil günü olmasıdır. Bir ikinci husus ise, tatilin geçirileceği yerdeki otellerin fiyatları ile, konumlarının, kurulacak iş bağlantıları ya da, bayram sonrası yapılacak dost sohbetlerinde hava atmaya uygun olup olmadığıdır. Bu tatillerde, bazıları için, hayal dahi edilemeyecek paralar harcanır ve birkaç gün sonrasında, dönülür. Dönüşün ardından, kaybedilen paranın yeniden kazanılması için, daha hırçın, daha acımasız, daha gaddar biçimde saldırılır ortalığa.

İkinci gurubu ise, eski bayramlarla avunanlar ve o günlere özlem duyanlar oluşturur. Bol miktarda eski bayram hatıraları anlatılır. Kucak kucağa yatılan ayakkabılardan, Yılda bir kez alınan elbiseden dem vurulur ve o günlere özlem duyulur. Oysa, o günlerde insanların ayakkabılarla yatacak kadar çok sevinmelerinin ya da, yılda bir kez alınabilen elbisenin, insan hafızasındaki gücü, bayramdan değil, fakirlikten gelen, ızdıraptır. Bilmezler ki: o ızdırabı yaşayıp, hissettirmeyen, ana/babaların içerisinde bulunduğu durumu.

Şükürler olsun ki, halkımızın çoğu, artık bir ayakkabı veya elbiseye kavuşmayı bir ömür hatırlayacak konumdan çıkmıştır.

Ancak, bu durum, eski bayramlara olan özlemi tüketmeyecektir.
Çünki: gün geçtikçe düzelen imkanlara karşılık, paylaşım azalmakta, toplumsal özelliklerimiz zayıflarken, bireysel hesaplarımız ağır basmakta ve bu nedenle de, birbirimizin sorunlarına, ilgisiz kalmaktayız.

Ne yazık ki: bedelini çok ağır ödeyerek, bir bayram gününde aldığı bir çift ayakkabı ile, çocuğunun aklında bayramı, bir ömür hatırlanır hale getiren bir neslin evlatları olarak bizler, kendi çocuklarımıza, bencilliği, aşağılamayı, zor durumda bulunanlara seyirci kalmayı, bütün iyilikleri sadece kendisi için istemeyi öğretebildik.

Şimdi de, adam gibi, bir bayramın özlemini çekiyoruz.

Hani demiştik ya!
Bayramlar, toplumların sevinçlerini paylaştıkları özel günleridir diye.
Biliyoruz ki: sevinçler paylaşıldıkça çoğalırken, üzüntüler paylaşıldıkça azalmaktadır.
Peki iyi günümüzde bizimle sevinecek kadar çok sayıda insanı bulabilmek için, aceba, o kimselerin acı günlerinde yanlarında oluyor muyuz? Bir an olsun onları hatırlıyor muyuz? Bildiğimiz durumları karşısında, en küçük bir zevkimizden geri kalıyor muyuz?

İşte, Bu soruya verilecek cevap, bayramların bayram olup olamayacağını da ortaya çıkaracaktır ve maalesef olumlu örneklerin sayısı, olumsuzlardan az.

Günümüzde, ortalığa şöyle bir baktığımızda, içimizi acıtacak bir sürü örneği hemen görebiliriz.

Bir yanda, bin liralık asgari ücretle, geçinmeye çalışan ve bir çoğu da, sosyal güvenceden yoksun, yığınla insan; diğer yanda, bir öğün yemeğinde bunun misliyle fazlasını harcamakta tereddüt etmeyen azınlık.

Bir yanda alamadığı yarım puan nedeniyle, üniversiteye giremeyen yığınlar, diğer yanda milyarları harcayıp özel üniversitelere devam edenler,

Bir yanda, keyfe keder insanları işe alan veya işten atan azınlık, diğer yanda gördüğü iş ilanının peşine düşebilecek kadar bilet parasını bulamayan yığınlar.

Bir yanda fildişi kulelerinde fikir yarıştıran muhteremler, diğer yanda ülke için can veren evlatlar.

Hayır, hayır!
Devam etsek onlarcasını ekleyebileceğimiz bu listedeki, acımasızlıklara çare bulunmadıkça, bizlerin gerçek bayramları görme imkanı olmayacaktır.

İnsanın bir tırnağının kırılmasının acısını önemsediği koşullarda, sadece, 2 bayram arasında ülkemizin, basına yansıyan şehit sayısı yüz otuzdan çoktur. Yansımayanı, kaybolanı, sivili, hatta kandırılmış vatan evladı çocukların ise, sayısı, binlerle ifade ediliyor.

Bunların her biri, ana/babaları tarafından konuldukları musalla taşından, yürekleri dağlanarak ebediyete yolculanmaktadır ve bizler toplum olarak, aradan geçen onlarca yıla rağmen, yeni ama/babaların yüreklerinin dağlanmasını engelleyemedik. Kim bilir bundan sonra, içimzden hangisinin yüreği bu ve benzeri acılarla dağlanmayı beklemektedir? Kim bilir kaç insanımız daha bu yolda can verecek?

Artık sağ duyunun ayağa kalkması ve birilerinin bir şey yapması lazım.

Bu gün ülkemizin en önemli sorunu budur.

Siz, dün oğlunu, bu vatan için toprağa veren insanlarla bir olmayı başaramadıkça ve onların derdine derman olmadıkça birlikte bayram yapamazsınız.

Onların sizinle birlikte sevinmesini isteyemezsiniz.

Birde bizim, her bayramda adeta kaderimizmişçesine terk edemediğimiz trafik kazalarına verdiğimiz canlar.

Evet, özledik, gerçekten çok özledik. Adam gibi bayram yapmayı özledik. Beraber ağlayıp, beraber gülmeyi özledik. İnsan onuruna yaraşır, ayrımcılıktan uzak, farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü bir dünyanın bayramlarını özledik. inançla, dürüstlük ve toplum yararı için kavga etmeyi özledik.

Hepinizin, özlemini duyduğunuz güzel bayramlara erişmenizi diler, mübarek kurban bayramınızı içtenlikle kutlarız.
Kalın sağlıcakla.

Ahmet Cantürk
Genel Başkan