Toplam Ziyaretçi Sayısı : 210.285    Bugünkü Ziyaretçi Sayısı : 201    Son Güncelleme Tarihi : 30.04.2024
Tel : 0216 345 35 25

İngiltere’den Mektuplar - Hayri Zafer Korkmaz

Evvela mahsus selam eder her iki yanağınızdan hasretle öperim." Gurbete savrulmuş Anadolu insanı genellikle buna benzer şekilde başlar mektubuna. O savruluştan okkalı bîr pay düşünce hissemize, "hadi" dedim, ben de böyle bir başlangıç yapayım.
Yıllar sonra kalemi yeniden ele almak, hele hele özel mektupları saymazsak, Türkçe yazı yazmaya kalkmak doğrusu kolay değil. Bunların üstüne neyi yazacağımı seçmekteki güçlüğü ekleyin...

Bu satırları bir garip yerden yazıyorum. Adına "Daiston" diyorlar. Londra'nın doğusunda bir semt. Bir İngiliz arkadaşın şaka yollu tanımıyla "The Turkish Republic of Daiston" (DalstonTürk Cum- huriyeti)'nden yazıyorum. Türkiye'den savrulup gelen insanların özellikle yoğunlaştığı bir bölge. Bakkalı, berberi, kasabı, fırını, lokantası, kahvesi ve hatta işkembecisi île Türkiye'den bir yöre gibi. Zencisi, beyazıyla, Çinlisi, İspanyol u ile turisti bol bir-yöre. Sahi, zenciler ve Türkiyeliler arasında İngilizler azınlık gibi. Bir de Ispanyollar var. İngilizce sınıfında bir öğretmen ispanyalarla Türkiyelilere dönüp, "Nasıl iyi geçiniyor musunuz? Ben Daiston yüzünden aranızda ne zaman iç savaş çıkacak diye merak ediyorum" demiş... Londra böyle bir kent. Irklar, uluslar, diller mozaiği burayı son derece cazip kılıyor. Galiba cinsler mozaiğini de buna eklemek gerek. Çeşitli bölgelerde değişik azınlıklar kü-melenmiş. (Ara parantez açıp belirtelim.. Azınlıkların böyle kümelenişi, kontrol altında tu-tulabilmeleri açısından, İngiliz polisinin işini kolaylaştırıyor.) Kilburn ise, İrlandalIların yoğunlukta olduğu bir bölge. İçkiye düşkünlükleri ile de tanınan İrlandalIlar içkinin dozunu kaçırıp buluştukları 'pub'ın Önüne fırlayıp slogan atmaya başlıyorlar: "Verin Kuzey İrlanda'yı bize, geri verelim Kilburn'u size! Kifburn'dan Daiston'a geri dönelim biz de." Bir İngiliz görünce, "La, bir yabancı gelmiş" diye şaka yaptığımız Daiston'dan söz ederken, "hatta işkembecisi ile" demiştim. "Hatta" diyerek vurgulamanın bir nedeni var. Lokontaları, 'pub'ları gece belli bir saatten sonra açık bulamazsınız. Ancak 'işkembeci alınan Özel izinle 24 saat açıktır. Buradaki bir demek, işkembecilerin sabaha kadar açık olmasının "geleneğimizin bir parçası olduğu" yolunda "bilirkişi raporu" diyebileceğimiz bir bildirimde bulununca, özel izin çıkıvermiş işkembeciye... Şu anda bir iken iki oldular ya... Söz buralara gelmişken 'pub'lara değinmemezlik etmeyelim.

"Pub" sözcüğü "Public House" ('Halk Evi' diye çevire biliriz) sözcüklerinin zaman içinde kısala kısâla tek heceye inmesiyle oluşmuş. Her ne kadar içki içilen bir yer ise de ilk adından da anlaşılacağı gibi bir toplanma yeri. İngiltere'de hangi yerleşim birimine giderseniz gidin, adım başı bir 'pub'a rastlayabilirsiniz. Bizim birahanelerin buradaki karşılığı diyeceğim ama dilim varmıyor. Bir defa oldukça eski bir ; tarihi var ve İngiliz yaşam biçiminin ayrılmaz bir parçası. İnsanları, adeta, işi ile evi arasında sıkışıp kalmaktan kurtaran, sosyalleştiren bir işlevi var, diyebiliriz. Bizde, çoğunluk, birahanelerde ucuz tarafından "kafayı bulmak" için gider. 'Pub'lara ise bilardo ve benzeri oyunların da oynanabildiği bir toplanma, buluşup sohbet etme yeri gözüyle bakılıyor. Elbette içki de (ve ço-ğunlukla da içki) içiliyor. Ama ucuzundan sarhoş olmak için gelenler azınlık. Bu azınlıkla Türkiyeliler önemli bir yere salipler. Benim bilip duyduğum bîr tane ama bu 'publar arasında her hafta Cuma akşamı "Türk Gecesi*' düzenleyeni de var. O gece 'canlı müzik* dinleyebilirsiniz. Nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ama bir Cuma akşamı sizlere o havayı aktarmak için gidip dinleyebilirim. Diğer yörelerde de İbrahim Tatlıses "abimiz" kasetleriyle sizlerin kulaklarınızı, İsteyeni "okşuyor", isteyen ''tırmalıyor*' diyebilirsiniz, Müthiş ' demokratikleşmenin sonucu, yargıyı size bırakıyorum, anlayacağınız!..
Londra havası aktarmaktan çok, Türkiye havalan mı çalıyorum buradan?! Elden ne gelir hicaz makamından bir giriş taksimi yapmadan olmuyor. Londra havası deyince değinmeden geçmeyelim. Biliriz ki Londra sisler, puslar içinde bir, kenttir. Bana kalırsa, Londra, İstanbul'a göre sisin, pusun ol-madığı bir kent. Yaklaşık 3 yıldır ancak 2 kez sisin adamakıllı çöktüğüne tanık oldum da İstanbul özlemini giderdim. "İstanbul İstanbul" kokuyordu hava.
Politik sis-pus için ise söylenebilecek ne olabilir ki! Metropoller birbirini aratmaz. Aradan bunca zaman geçmesine karşın "Demir Leydi" Margaret Teacher'ın istifasının ardındaki sis tam kalkmış değil. İlk turda gerekli çoğunluğu sağlayamamakla birlikte, diğer adaydan çok daha fazla oy almıştı. İkinci turda seçilmese bile üçüncü turda seçilecekti.. O halde niye istifa etti? 'Demokratlığından mı?' Güldürmeyin beni... "Demir Leydi"nin istifası İle ilgili olarak Avrupa Topluluğu üyesi ülkelerin liderle-rinden hangisi en ilginç cevheri yumurtladı?

"Demir Leydi" yuvarlan tekerlen gitti de, helal olsun Deniz Baykal ayak diriyor... Yanlışlık yok, akla gelecek bir başka isimden söz etmiyor, şu "Domates Güzeli" diye isim takılan SHP'nin "Problemli apartman çocuğunu" kastediyorum, Bağlantı ne, "Demir Leydi" ile "Domates Güzeli'* arasında? Yeni gelin oynamak istemeyince ya "yerim dar", ya da "yenim dar" dermiş. Doğrusu şu anda "yerim dar" ya zaman? Bir dahaki mektuba "yenim dar" olmazsa yazarım. Bir ipucu vereyim, diyelim ki, sorun şu "serbest piyasa" (bu uydurmaca da neyin nesidir? Piyasa ekonomisi zaten "serbest"tir. 'Serbest' sözcüğünü ilave edip totoloji yapmanın altında sakın bir bit yeniği olmasın!) haltını Avrupa daha doğrusu Alaman kaşığıyla mı yiyeceğiz, Amerikan kaşığıyla mı, sorunudur. Deniz Baykal'da "pilavdan dönenin kaşığı kırılsın" demektedir.

Alman kaşığı, Amerikan Kaşığı kavgası süre dursun, "pilavdan dönenin kaşığı kırılsın sözlerini, onurlu bir insan gibi haykıran, 'aşağılık kompleksi ne tutsak düşmeyip "ben hep yenilmeye mahkum muyum?" salya-sümûk arabeskine metelik vermeksizin bildiği yolda yürüyen Mustafa Denizli hoca-ya, kırk yıllık bir Fenerbahçeli olarak en içten sevgi ve saygılarımı sunmak istiyorum, işgal yıllarında Kuvayi Milliye ruhunu futbol sahalarına Fenerbahçe taşıyordu, şimdi de Denizli hoca ve Galatasaray. Dansı politikacılarımızın başına.

Sevgiler, selamlar.