Toplam Ziyaretçi Sayısı : 143.046    Bugünkü Ziyaretçi Sayısı : 204    Son Güncelleme Tarihi : 30.04.2024
Tel : 0216 345 35 25

Sosyalleşme eğiliminde özürlüler ve sorunları - Mahmut KEÇECİ

Sosyallik episantik bir olgudur. Yâlnızca İnsana mahsustur. Ortak katılım, eşit paylaşım ve kolektivizm temeline dayalıdır.

Ama ne var ki günümüzde bu kuramın pratiğine rastlamak çok zor. Ben duygusu almış başını gidiyor. Şahıslar kimliklerini yaşamsal arenada değil, kendi kişisel olanakları içinde, arıyor. Bu başıboşluk sonucunda, her şey darmadağın oluyor. ; Böylelikle insanların, doğal kaynaklardan eşit yararlanma hakları, yine insanlar tarafından çiğneniyor. İşte bu düzenden en çok zararlı çıkan kesim-lerden birini de özürlüler oluşturuyor

Ancak söz konusu kitle onursal savaşımının arkasını asla bırakmıyor, nice özürlü, düşünsel yetenekleri, bilek güçleri ve performanslarıyla, hayatın yapay ama katı koşullarını zorluyor

Fakat şurası bir gerçektir ki, bu konuda ne denli ısrarlı olunursa olunsun, uygar bir ortam düzeyine sadece özveriyle ve bireysel çabalarla ulaşmak olası değil. O yüzden, artık toplumla bütünleşmenin zamanı gelmiştir. Zaten "Vurgulun işlevi de sanırım bu olacaktır."

Oturup yönetsel kadronun duyarlılığını beklemek fazlasıyla iyimserlik olur. Çünkü, geçen süreçte bürokrasiye takılıp kalan sorunlar öylesine biriktirilmiştir ki, ancak ivedi, belirleyici ve köktenci girişimlerle çözülebilir bir hal almıştır.

Kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Dolayısıyla, esasen eşitlik ilkesi perspektifinde, hiç bir ayırım gözetmeksizin, tüm yurttaşların insan onuruna yakışır bir biçimde temel haklardan yararlanmaları düşünülmüş ve başta Anayasa olmak üzere, bazı yasalar kapsamında birey hak ve özgürlüklerinin korunması da güvenceye bağlanmıştır. Böylelikle, resmi an lamda, ülkemizdeki bütün özürlüler, yasalar karşısında, diğer vatandaşlara tanınan hak ve ödevlere sahip olmuşlardır; Ancak, mevzuatla zihniyet bağdaşık olmayınca, yürürlükteki hükümler işlerliklerini yitirmeye başlamıştır. Bu durum, özürlülerin sosyal değişimini engelleyememiş, tersine perçinlemiştir. Özellikle görmeyenler, bu alanda ciddi sıçramalar yapmıştır. Önce ileri demokrasi anlayışını kavrayıp DKAP blokunu oluşturan dernekler, sonra da bu sosyal gelişmelerini hukuksal temellere yaslamak için, "Özürlüler Yasa Taslağı" hazırlamış ve 1991 Mayıs'ında, Yasama Meclisi'ne bir çıkartmayla sunmuş-lardır. Bu coşkulu günlerin ardından geçen bekleme döneminde ise, söz konusu girişimle ilgili hiç bir ses çıkmamıştır. Bu nedenle, mevcut tıkanıklığı açmak için, yeni stratejiler saptamak gereklidir.

Bilinmelidir ki; Türkiye'de, sayısal anlamda en geniş birlikteliğin altyapısı, işlenmeye hazır halde, özürlüler zemininde mevcuttur. Bu potansiyelin dayanışmaya yönelik formülasyonu, sorunların giderilmesiyle doğru orantılıdır. Ancak, Öteden beri, bu alanda, yalnızca var olma mücadelesiyle yetinen, hatta; sömürüyü taktik olarak belirleyen derneklerin yarattığı pürüzlerin temizlenmesi yolundaki çabalar, bayat, oyalayıcı olmuş ve uyanış, denilen iş ve hareket süreci gecikmiştir. Fakat, görmeyenler düzleminde, 1980'li yılların ortalarından itibaren tanık olunan yeniden yapılanma, genel bir ayırımı içeriyordu. Başını demokrat aydınların tuttuğu kitle, toplumla özdeşleşmeyi yeğlerken, emperyalist odaklar, halkı sömürmenin yeni yöntemlerini geliştirdiler. İşte bu iki kutup arasındaki çekişme, kızışmaya kadar dönüştü. Ancak zamanla, demokrat aydınlar, karşıtlarıyla uğraşmanın sonuçsuzluğunu gözleyerek, Dekdebir'i kurdular.

İşte bu bağlamda, önümüzdeki dönem, çok parlak umutlara ve ufuklara gebedir. O nedenle, temel açmazları çözmek için, tüm özür gruplarının kendi iç çıkmazlarını aşmaları gerekiyor. Gerçi görmeyenler bazında açık ve net bir vizyonun oluşturulması paralelinde, koşullar yeterince olgun değildir. Zira, işlevi çağdaş devinim ölçeğine dayalı örgüt sayısı sınırlıdır.

Ancak; asıl gücünü görme Özürlü tabandan alarak, yetkinliğini, uygar ve onurlu bir biçimde bu kitle adına kullanan: Altı Nokta Körler Derneği, Türkiye Görmezleri Eğitim ve Himaye Derneği ve Çağdaş Görmeyenler Derneği'nin bağlaşımıyla oluşan pozisyon, başlı başına somut bir politikadır. Tüm özürlüler boyutunda, geniş, tutarlı ve yararlı bir birliktelik oluşturmak için, diğer özür grupları içerisinde, adı geçen derneklerle ortak misyonu paylaşan kuruluşların, benzer bir çalışmaya yönelimi lazımdır, Böylece, amaçlanan çizgiye ulaşılmış olacaktı.

1: Episantik: İnsanca
2: DKDB kısa adıyla bilinen sözü geçen üç derneğin oluşturduğu birlik.

Mahmut KEÇECİ;
(M.Ü. Hukuk Fakültesi Öğrencisi)